Öncelikle bu yazıyı neden yazdığımı anlatmak isterim. Ben
Kamuda çalışan bir şirket işçisiyim. Hiçbir kimseyle şahsi bir problemim yok,
devletimi seviyorum, yönetenleri ise sevip sevmediğim bende kalsın. Sadede
gelecek olursak uğramış olduğum bir haksızlık sonucu hakkımı aramak için her
türlü yolu denemeye karar verdim.
Nasıl bir yol
izlemem gerektiğini düşündüm, araştırdım inanın hiçbir dal bulamadım. Bir
kıvılcım yakmak için yeterli deneyimim ve maddi gücüm yoktu. 2009 yılında özel
güvenlikçiler derneği kurmak istedim, birçok arkadaşımla görüştüm olumlu
buldular ama kimse cesaret edemedi, onlara da hak verdim sonradan, işimden
olurum düşüncesi insanları bağlayabilir diye düşündüm. Acaba dedim bir de;
Herkes mutlu da bir ben miyim mutsuz bir ben miyim hakkını arayan? Yok! Yok!
Aslında hepsi mutsuz, mutsuzda benim gibi bir dal arıyorlar tutunacak.
Zaman hızla geçiyordu
bu arada, derken bir şeyler oldu bazı derneklerin ismi duyulmaya başlandı, Çalışma
ve S.G. Bakanı Televizyonda; Bu taşeron sisteminin kölelik sitemi olduğunu
söyledi, şaşırdım! Şaşırmamak elde değil, bizim sorunlarımızı biliyorlar dedim
kendimce, işte bu dedim, bir sorun var ve biliniyor ise mutlaka bir çözüm de
vardır dedim. Aradan kısa bir süre geçti bu dernekler Bakan ile bir görüşme
yaptılar ilk defa bizler devletin nezdinde muhataba alındık şaşkınlığımın
yerini güzel düşünceler sarmaya başladı. Huzur denen olguyu unuttuğumuz için
böylesi gelişmeler huzurun kapısını açar gibiydi. Durumu eşime anlattım kızıma
anlattım gözleri güldü sanki keşke dediler Allah’ım bizleri bu durumdan
kurtarır dediler. Buraya kadar her şey olumlu gitti değil mi?
Geldik gerçeklerle
yüzleşmeye, bizler halkın içindeki insanlardık güvencesiz çalıştırılıyorduk,
bizim maaşlarımızı şirketler veriyordu, ana işverenimiz devletti.
Ne alaka? Çok alaka kardeşim, o aradaki şirket zengindi.
Bizler ise tabiri cayiz ise fakir.
Bize göre basitti çözüm ama o aradaki şirketler var ya! Onlara
göre de bu iş ekmek kavgasıydı.
Onlar haklı, biz haklı, arada da Devlet. Bir seçim yapmak
gerek ya şirket ya çalışan…
Burada güç dengesi devreye giriyor, bürokrasi devreye
giriyor binlerce şirket devreye giriyor.
Bu çözüm bence çözümsüzlükten ileri gitmez. Sürekli
ertelenir bazı kazanımlar elde edilebilir ama kesin olarak aradan şirket
çıkartılır mı derseniz bence çok zor olur. Kadro, statü istiyoruz diyoruz biz
isteriz ama verecek olan da istiyor mu bu durumu… Bu arada bazıları bir 2.
maddedir tutturmuş, işte neden itiraz etmediniz buna gibi; Be arkadaşım 100
kere kadro almak için dava açma hakkın verilmiş olsa ne yazar senin hakkındaki
kararları başkaları verdikten sonra… Bir yönetmelikle her şey değişir merak
etmeyin. 2. madde olmaz da 1071. madde olur ya da 1453. madde olur.
Bizler tüm iyi
niyetimizle mücadeleye devam etmeliyiz, haksızlık yapıldığı her yerde sesimizi
yükseltmeliyiz. Birleşmeliyiz birleşmeliyiz birleşmeliyiz. Ali Veli demeden o yaptı bu yaptı demeden,
isimleri ön plana çıkartmadan davamıza sahip çıkmalıyız, gün gelir birine
bunları anlatırsan, o da dese ki -Peki sen ne yaptın; O vakit dersin ki BEN
MÜCADELE ETTİM EN AZINDAN SESİMİ ÇIKARTTIM, diyebilesin. İnsan onuru incinmemeli,
kalpler kırılmamalı, kıranlara incitenlere inat AYAKTA KAL TAŞERON İŞÇİSİ,..
Yorumlar
Yorum Gönder